Anima Mundi (Dünyanın Ruhu)
“Başlangıç boşluktu.”
Ailesiyle İtalya’da yaşayan Walter edebiyat ve şiir
sevdalısıdır. Çevre ve aile baskısı, onu o kadar bunaltır ki, roman yazmak için
Roma’ya kaçar. Artık büyük tutkusu için yaşayacaktır. Emekle ve sabırla, kağıda
döker hayallerini, düşüncelerini. Güçlüklere katlanır ama yılmaz. Sonunda
romanını bitirir ve yayımlatır. Tabi sonuç hayal kırıklığı… Hayat her zaman
isteneni vermiyor değil mi? Walter’in romanı doğal olarak büyük bir başarı
getirmemiştir ona. Çünkü o, bir ‘ ilk roman’dır, tanınmayan bir yazara aittir
ve pek çok roman içinde kaybolup gitmiştir. Bu nedenle de istenilen başarıyı
sağlamamıştır Walter’e. Yazarlık serüveni onu geniş bir çevrenin de parçası
yapacaktır. Bir hayal kırıklığı daha… O çevreden edindiği kadın arkadaşıyla
yaşadığı aşkın hüsranı…
“Yeniden
doğmalısınız.” diyordu Tanrı. “ Yel istediği yerde eser, onun sadece sesini
işitirsin ama nerden gelip nereye gittiğini bilemezsin.”
Biri dine inanan diğeri materyalist olan iki farklı insanın
evladı olarak yetişmiş ve kendi olabilmek için uzaklaşmıştır çevresinden. Yeniden
doğmaya adım atmıştır o da. Hayatını Roma’da kurgularken hayal kırıklıkları da
yaşayacak, aşkı da tadacak, dostluklar da kuracaktır. Ama bütün bunların sonunda
asıl yaşam deneyimi, “sevgi özendir.” ilkesini edinmesi olacaktır.
“Belki de bütün bu karmaşa ve acı dolu yıllar bir şeye
yaramıştı. Bir sanatçı değil ama ötekilerden daha duyarlı bir insan olduğumu
anlamıştım.”
Kendi çevresinden kaçıp sığındığı bu kentte hayatın ve
insanların çıkar ilişkilerini, iki yüzlülüğünü görür. “Roma’da herkes herkesin
‘arkadaş’ıydı, ama gerçek bir dost beyaz bir kaplan kadar ender bulunurdu.”diyen
Walter, gerçek dostluğu arar. Hayatı sorgulamaya başlayan Walter, Roma’da sıra
dışı bir gençle tanıştıktan sonra, hayata bakışı biraz daha değişir ve artık
Roma’daki günleri farklı bir anlam kazanmaya başlar. Yaşam ve ölüm, bu iki
dostun uzun tartışmalarının omurgasını oluşturacaktır.
Susanna Tamaro’nun bu romanı “Yüreğinin Götürdüğü Yere Git”
romanı kadar, hayata dair bir iç ses adeta.
Roman “ateş, toprak ve rüzgar” olmak üzere üç bölüme ayrılmış. Bu
bölümlerde Walter’in ailesi, çocukluğu, arayışları, yenilgileri, edebiyat
sevgisi ve yaşam sorgulamaları yer alır. Düzen ve düzensizlik içinde var
oluşunu…
“Oracıkta, bir anda anladım ki, ölüm artık beni
korkutmuyordu. Çünkü yaşam ve ölüm, var olmanın iki ayrı biçimiydi. Orada
öylece ayakta dururken anladım ki, içimde artık boşluğa yer kalmamıştı. Anladım
ki, boşluk, ancak ölümü özümseyene dek varlığını sürdürebiliyor.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorumunuz alınmıştır.Teşekkürler...