2 Aralık 2015 Çarşamba

Hestia

Ekranda bir şiir vardı, okudu sessizce. Dışarıda sulu kar, aklında Nazım... Tahir'le Zühre kadar, Piraye'ye Mektuplar kadar, Mavi Gözlü Dev kadar derindi düşünceler. Şiire baktı yeniden, bir of çekti. Kızdı kendine, yazmamalıydım bunları, dedi, tümünü yakmalıyım... Kendinden utandı sonra, yanması gerekenin şiir olmadığını anlayarak... Yazmalıydı, hep yazacaktı, Nazım'ca olmasa da... Kendince yazacaktı, akana kadar damardaki tüm kanı, son sayfayı da kanıyla imzalayacaktı.

Ayağa kalktı ve mırıldandı yeniden: Hestia...

Mavi, eli kalem tuttuğundan beri şiir yazar, şiir okurdu ama bu başka bir şeydi artık onun için. Bir trans hali adeta, bir kendinden geçiş, bir kayboluştu. Başka nesi vardı ki dertleşecek, sadece dizeleri ve Hestia...

Huzur dedi, biraz yüksek, neredeyse bağırırcasına. Huzur, yalansız, hilesiz, çıkarsız... Sadece huzur... Ve huzurun tanrıçası Hestia...

Yangın yerinden kurtarılmış 
İnce bir kitap ciltsiz, sararmış
Sayfaları kırış kırış
En çok da' inan' sayfası yanmış
Yarıya kadar kıvrım kıvrım
Bir resim var yanık sayfada
İki insan sarmaş dolaş
Sanki çığlık atıyor
Yanmış

Forsa geliyor aklına sebepsiz
Boşa çeke çeke kürekleri 
Hala cezası tamamlanmamış
Bir kürek mahkumu 
Yaşlı ve yorgun, canlanıyor aklında
Meğer ki ,her kürek atışı
Boşa geçen ömrün cezası
Harcanmış

Müebbete dek sürer mi bu
Kim bilir
Birden dönüyor sayfalara
Hepsi için için yanmış
Tutamıyor elinde
Öylesine sıcak
Ve anıları kararmış
Ki yakıyor değdiği yeri

Ve
Sayfalardan düşen bir kartpostal
Huzurun tanrıçası Hestia
İşareti mi bu yoksa
Kül olmuş kitabın yeniden doğuşuna
Hiç sönmeyen ateşi elinde
Bakıyor mahzun ve derinden
Ruhsal bakire Hestia...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumunuz alınmıştır.Teşekkürler...

Arşiv

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *