Gün Eksilmesin ...
Evrenin işleyişi karşısında ne kadar da aciziz değil mi?
Birbirimizi ve doğayı katlederken aslında evrende bir toz zerresi olduğumuzun
farkında mıyız ki!..
“Ne doğan güne hükmüm geçer / Ne halden anlayan bulunur”
diyor ya şair…
Cahit Sıtkı bunu söylerken, birey-evren ilişkisini, insanın
evren karşısındaki çaresizliğini düşünmüş olmalı. Bu da yetmezmiş gibi, bir de
anlaşılamamak vardır, derdini paylaşacak yaren bulamamak. İnsanın en büyük kadersizliği yalnızlıktır,
hem de kalabalıklar içinde. Halden anlayan yoksa, tek başınalık doğar başa bela
olan. Haldaş yoktur ne yazık ki!.. An
gelir ölümü düşünür şair ama hayat öylesine tatlıdır ki aslında… Ölüm bile, her
şeye rağmen, en son düşünülen olmalıdır yine de. Tabi vakit gelene kadar…
Sonrasında yapacak, diyecek bir şey yok.
“Ah aklımdan ölümüm geçer / Sonra bu kuş, bu bahçe, bu nur”
Ölümü hiç düşünmeyen, aklından geçirmeyen var mıdır? Hepimiz
zaman zaman çaresizlikler yaşarız, en dibe vurduğumuz an, ölüm fikren yoklar
bizi de. Sonra, yaşama dair değerli kılınan ne varsa içimizde, o soğutur ölüm
fikrini. Bazen mucizevi doğadan fışkıran
bir güzellik, bazen masum bir evlat, bazen bir sevgili ya da ana-baba. Bir
şeyler güzel gösterir hayatı, yeniden, bir kez daha…
İşte öyle bir anda, büyük şair bırakıverir ölüm fikrini.
Yaşamak ister, her şeye rağmen.
“ Ve gönül Tanrısına der ki:
_ Pervam yok verdiğin elemden
Her mihnet kabulüm, yeter ki
Gün eksilmesin penceremden!"
Ölüm ve yaşam, karşıt kavramlar... Aynı zaman da da belirleyici iki güç... Ölüm karşısındaki çaresizlikten doğan hüzün, bazen yaşam karşındaki çaresizliğe dönüşür, bazen de yaşama sevinciyle ölüme kafa tutar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorumunuz alınmıştır.Teşekkürler...