"Karac’oğlan, size bakar sevinir
Sevinirken kalbi yanar gövünür
Kımıldanır hep dertlerim devinir
Yas ile sevincim yıkışır dağlar.”
Doğanın canlanması, tüm ozanlar gibi Karacaoğlan'ı da
sevindirmiştir. Sanki biz sevinmezmişiz gibi. Keşke hep bahar olsa değil mi?
Kıpır kıpır olsa içimiz, karaları atsak yüreğimizden pembeye bürünse gökyüzü,
yeşile, sarıya, mora, maviye… Turuncu baksa kuşlar şakıdığı dallara, pembe aksa
sular bütün masalsı diyarlara!.. Doğa kadar yüreklere de doğsa bahar...
Karacaoğlan sevinmesine sevinir de, bir yandan da dertleri
devinir. Karşıt duyguları iç içe yaşayan ozan, bencileyin sevinçle hüznü
harmanlamış gibidir. Kalbi yanan ozan, bir duygu çatışması yaşıyor galiba. Yürekte yara
varsa, doğa canlansa da neşenin bir tarafı hep yarım kalmaz mı ki!.. Kararsız
duyguların sebeb,i çöreklenmiş acılar olsa gerek. Yoksa neden “yas ile sevinç”
birbirini yenmek için uğraşsın, değil mi!..
Doğanın sevinç ve mutluluğuna katılamayan bir ruh durumu
yaşarız zaman zaman. Bazen sonbaharın solgun yüzü beklenmedik bir sevinç, bazen
ilk baharın renkli yüzü istenmedik bir hüzün yaşatır hepimize. Ne yapalım,
zalim dünya. Bitmiyor ki dertler, parasızlık, hastalık, yalnızlık…Ve dahi savaşlar,
ölümler, her yeni doğan güne saçılan kederler… Doğanın bizi taktığı da yok
aslında, biz ne yaşarsak yaşayalım, o vakti gelince çiçeklerle coşar, vakti
gelince boranlarla taşar, öyle değil mi?!..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorumunuz alınmıştır.Teşekkürler...