Gotik edebiyat deyince akla ilk gelen isimlerdendir Edgar Allan Poe...
Annabel Lee şiiriyle ülkemizde tanınan Po, korku ve gerilimin de öncülerindendir. Başlangıçta "Kuzgun"u yazan şair daha sonraları bu şiirleri önemsiz bulur.
"Ayrılık sözümüz olsun bu" diye bağırdım fırlayarak
"Kuş ya da şeytan"
...
"Git"
Dedi ki kuzgun "Birdahaasla"
Ve kuzgun asla kıpırdamadan hala oturuyor, oturuyor hala"
Şiirdeki başarısının günlük yaşam kaygıları nedeniyle engellendiğini düşünür Edgar Allan Poe. Ardından yine uzun şiirler yazmaya koyulur, Timurlenk ve Araf gibi şiirleri kaleme alır. Ardından öyküleri gelir ve öykücü, masalcı olarak tanınmaya başlar. O halde, onun asıl başarısının öyküleri olduğunu söylemek de yanlış olmaz. Şiirleri zamanla öykülerinin tamamlayıcısı niteliği kazanır, bir anlamda öykülerinin ekleri gibidir.
Edgar Allan Poe, bu dünyayla ve bu alemdeki yaşamla pek de ilgilenmez. Sıradan gerçeği aşan bir dünyayı ele alır. Şiirleri zaman zaman fazla uzun ve karmaşıktır. Annabel Lee gibi şiirlerde ölen sevgilinin simgeleştiğini görülür. Metafizik bir aşk ve bu aşka bağlılık duygusuyla, fiziksel aşkı simgeleyen dünyevi bir güzellik arasında gidip gelir. Zira Poe günlük yaşamı benimsemez, görünen gerçeği şiirde anlatmak gibi bir kaygısı yoktur. Şiirsel dünyanın düşsel havasıyla ilgilidir daha çok. Şaire göre şiirin amacı dünyadan uzaklaşmaktır. Gerçeklik ve günlük yaşam öykünün işidir.
Po'ya göre, şiirin ulaşmak istediği güzelliğe ritim aracılığıyla varılır; düzyazının amacı ise gerçeğe ulaşmaktır. Şiirde ritmi aliterasyon ve kafiyelerle, söz tekrarlarıyla sağlar. Kısacası şiirinde müzikalite vardır. O nedenle de anlamdan çok ses ön plana çıkar.
" Sevilmek mi?
- Öyleyse bırakma yüreğini
Şimdiki yolundan ayrılmaya
Olduğun her şeyken şimdi
Olmadığın şey olma"
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorumunuz alınmıştır.Teşekkürler...