15 Mayıs 2018 Salı

Kör Baykuş / Sâdık Hidâyet




"Bugünkü İran'ın en büyük yazarı, ölümünden birkaç yıl öncesine kadar, ülkesinde çok dar bir çevrede tanınıp seviliyordu. Buna karşılık Avrupa, onun eserlerini günden güne dikkatle izliyor, Londra ve Moskova'da sık sık küçük hikayeleri yayımlanıyordu. Kendi yurdunun dişli ama tapon yazarları ise, Hidâyet'in eserlerini reddetmekte, hatta gençliği coşturan popüler dilini alaya almaktaydılar. Bugün ölümünden on yıl sonra, herkesçe İran'ın en önemli yazarı kabul ediliyor, hatta bir zamanki hasımları da ölümünü sömürerek acıklı akıbeti üzerine gösteriş yasları tutuyorlar."   
                                                                                                                                                                                                                                                                         Bozorg Alevî



1951'de intihar eden Sadık Hidayet'in eserleriyle tanışmam ne yazık ki oldukça yeni. Kör Baykuş romanıyla başladım onu tanıyıp sevmeye. Kendimi bildim bileli kitap deryasında yüzerim ama uçsuz bucaksız bir derya bu, her şeyini keşfetmek imkansız. Henüz okumadığım öyle çok kitap, keşfetmek istediğim o kadar çok dünya var ki... Korkarım ömrüm hepsine yetmeyecek. Elimden geldiği kadar bu deryada yüzmeye çalışıyorum hâlâ. Okumaya devam, son nefese kadar... İşte iyi ki okudum dediğim kitaplardan biri de Kör Baykuş.

Sadık Hidayet'in keskin karakterler yerine tiplerden oluşan ve sonunda kurtuluş olmayan romanı Kör Baykuş, zamansız ve mekansız bir dünyanın kapılarını aralar bizlere. Psikolojik çözümlemelerin yanı sıra, roman boyunca hepsi aslında tek kişi olan pek çok erkek ve tek kişi olan pek çok kadın çıkar karşımıza. Romanda sözü edilen baba, amca, arabacı, mezarcı, hurdacı... Hepsi aslında tektir, bütünün birer parçasıdır. Olayları yaşayanlar, bir tipin değişik şekillerde ortaya çıkmış halleridir. zaman iç içe geçmiş durumdadır. gerçek, anı, rüya, hayal, saplantılı duygular... hepsi birbirine kaynamış durumdadır. İnsan ruhunda var olan tüm duygular bir aradadır, gerçek hayatın ta kendisidir aslında bütün bunlar. Özlem, ümit, karamsarlık ve korkular...

Hikayelerinde realist olan Sadık Hidayet bu romanda sürrealisttir. Bu değişim yaşadığı toplumun sosyolojik, siyasi ve psikolojik yansımasıdır belki de.

"Yaralar vardır hayatta, ruhu cüzzam gibi yavaş yavaş ve yalnızlıkta yiyen, kemiren yaralar..."

Edebiyata bir kez daha "iyi ki varsın" dedirten bu romanı okumanız dileğiyle...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumunuz alınmıştır.Teşekkürler...

Arşiv

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *