27 Haziran 2016 Pazartesi

Nazım


Nazım, önceleri ölçü ve kafiye gibi kuralları olan, katı bağlarla bağlı bir anlatım yoluyken, günümüzde artık serbest nazım kavramı yaygınlaştı. Aslında tam olarak bir tanımı bulunmayan nazım ya da şiir için, ölçülü kafiyeli söz denirdi ama şimdi bu tanımı da rafa kaldırmış bulunuyoruz. 

Arapça "dizmek" anlamına gelen nazım, estetik değer taşıyan sözler ve imgelerle kurulu, sıra dışı bir anlatı türüdür. İsteyen ölçü ya da kafiye kullansın, isteyen aliterasyon, asonans yapsın, isteyen akrostiş... Duygu, düşünce ve hayali bir başka türlü anlatma yoludur aslında nazım yani şiir. Farklıdır işte, kendine özgüdür.


"Bakıp imreniyorum akınına
   Şehrin üstünden geçen bulutların
Belki gidiyor onlar yakınına
Rüyamızı kuşatan hudutların"

Ahmet Muhip Dıranas, Şehrin Üstünden Geçen Bulutlar'da ahenk ön plandadır ve sözler, cümle kurallarının ötesinde bir düzenle kurulmuştur: şiirsel anlatı düzeni (her şairde kendine özgü). İfade kurguları, cümle kuruluşları sözdizimi kurallarına göre değil, şiirsel estetiğe, ahenge göre ayarlanmıştır.

"Akşam, yine akşam, yine akşam
Bir sırma kemerdir suya baksam
Akşam, yine akşam, yine akşam
Göllerde bu dem bir kamış olsam"

dizelerinde de Ahmet Haşim, akşam vaktinin kendisinde yarattığı duyguları Bir Günün Sonunda Arzu şiirinde böyle anlatmıştır. Ses, söz ve dize tekrarının yarattığı ahenk dikkat çekicidir. İçten gelen duygular kadar, doğanın insan üzerinde bıraktığı etkileri anlatan şiirlerdendir Bir Günün Sonunda Arzu. Lirik ve semboliktir. Bir başka lirik şiirde ise şair farklı estetik unsurlarla sözü şiirleştirir. Edgar Allan Poe'nun Annabel Lee şiirinde olduğu gibi.

"İsmi Annabel Lee
Hiçbir şey düşünmezdi sevilmekten
Sevmekten başka beni
O çocuk, ben çocuk, memleketimiz
O deniz ülkesiydi
Sevdalı değil, karasevdalıydık
Ben ve Annabel Lee
Göklerde uçan melekler bile
Kıskanırdı bizi

Bir gün işte bu yüzden göze geldi
O deniz ülkesinde
Üşüdü rüzgarından bir bulutun
Güzelim Annabel Lee
Götürdüler el üstünde
Koyup gittiler beni
Mezarı ordadır şimdi
O deniz ülkesinde

Kimi zaman idillerle egloglarla anlatılır duygular doğa aşığı ozanlarca: "Daha deniz görmemiş bir çoban çocuğuyum" der gibi. Kemalettin Kamu söyleyişiyle...

"Madem ki kara bahtın adını koydu çoban
Nasıl yaşadığından, ne yiyip içtiğinden
Çıngırak seslerinin dağlara dediğinden
Anlattı, uzun uzun
Şehrin uğultusundan usanmış ruhumuzun
Nadir duyabildiği taze bir heyecanla
Karıştım o gün bugün bu zavallı çobanla
Bingöl yaylalarının mavi dumanlarına
Gönlümü yayla yaptım Bingöl çobanlarına"

Dedim ya hepsi de kendine özgü, olağan söyleyişten farklı ve sıradanlıktan uzak. Nazmı nazım yapan bu değil mi? Şiirsel estetik olmadan, imgelere dokunmadan, hayal suyunu yudumlamadan şiir mi olur ya da eski tabiriyle nazım?!..

Sadece duygu değil şiirde bize sunulan, düşünce de var tabi. Özellikle öğretici olanlar ya da savaşı anlatanlar, toplumsal düzensizlikleri eleştirenler... Bütün bunları anlatırken, o anlatıyı şiir yapan estetiğidir, söyleyişidir, imgeleridir.

"Elin kapısında karavaş olan
Burunu sümüklü gözü yaş olan
Bayramdan bayrama tıraş olan
Berbere gelir de dükkan beğenmez" 
Kazak Abdal





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumunuz alınmıştır.Teşekkürler...

Arşiv

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *