Yaratmak Tanrı'nın işi, biz kendi işimize bakalım!..
İncecik bir ademoğlu, yakmış sigarasını, bir masada... Hem çekiyor nefes nefes hem iniyor sicim gibi gözyaşları. Neye, kime ağlıyor bilinmez. O da kendi kaderini mi yaşıyor herkes gibi. Sessiz ve derinden...
Karşısında incecik bir ademkızı, onda hüzün yok, şaşırmıyor da artık hiçbir şeye. Dalmış gözleri derin bir boşluğa. Kimi, neyi düşünüyor bilinmez. Kaderiyle baş başa o da herkes gibi. İçsel çığlıkları gömmüş, bakıyor sadece. Sessiz ve derinden...
Bir çift göz, minik mi minik eller ve kocaman bir yürek. Önce ağlayan adama dokunuyor elleri, sıcak ve şaşkın. Sus artık der gibi, ağlama boşuna... Sonra kadının yanağına bir buse konduruyor inceden, düşünme artık der gibi. Bak ben cennetteyim şimdi...
Yaratmak Tanrı'nın işi... Niye verir, sonra niye alır bilinmez. Takip eder mi, gönderdiği kulunu, dünyaya? Niye yazar ki böylesi kaderleri? Herkes mi ölmeli? Tamam ölmeli ama bebekken mi, çocukken mi? Hem de daha hiç büyüyemeden...
Adam kesiyor ağlamayı, istediğinden değil işte öylesine, kadın zaten çoktan kesmiş ağlamayı, öylesine... Acaba gözyaşları mı kurudu yoksa toprağa değil ciğere mi düşüyor damlalar? İki sessiz acı, bir insan eder mi?
Şimdi kalkıp gitmeli, toparlanıp devam etmeli. Adam öylesine davrandı masadan kalkmaya, gideceği yönü kestiremeden bakındı uzun uzun. Neredeyim, kimim ben, nereye gömdüm içimdeki beni? Uzandı sonra kadına usulca, kil gibi dağıldı kadın. Boşluk kaldı geriye. Karşı duvarda kapkara bir ayna, ona yöneldi adam şaşkın. Baktı, baktı ama göremedi kendini, sadece bir gölge vardı aynada. Hayat devam mı ediyor yoksa durdu mu zaman, hiç anlayamadan, uzun bakışlar attı duvardaki karanlık aynaya.
Bir bebek geldi dünyaya, yaratmak Tanrı'nın işi ya, doğdu işte biri daha. Kaç nefes yazıldıysa alnına, onu yaşamaya...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorumunuz alınmıştır.Teşekkürler...