Beypazar’ındaki özel müzelerden Hamam Müzesi'ni tanıtmıştık, yaklaşık 100 km. ilerisinde bir de Yaşayan Müze var. Her ikisinin de kurucusu aynı. Tek bilet alıp iki müzeyi de gezme şansınız var. Eski binaların arasından hafif bir rampa tırmanıp buraya ulaşıyorsunuz. Tarihi üç katlı bir yapıda bulunuyor bu müze. Bina Osmanlı zamanında
kullanılmış, içinde haremlik, selamlık, mutfak ve çatı katı, sofa vb. bölümler var. Binanın her bir katındaki odalar, otantik eşyalarla
süslenmiş. Çatı katınaysa dokuma tezgahları konmuş. Binaya girdiğimizde Gölge Oyunu karakterlerinin
yapıldığı Karagöz_Hacivat odası, ebru sanatının uygulandığı sanat odası, kötü enerjinin dağıtıldığı kurşun
dökme odası, el baskı çalışmalarının yapıldığı bir bölüm ve bolca otantik eşya
karşıladı bizi. Ziyaretçiler isterlerse ebru yapıyor, isterlerse bez üzerine
baskı yapıyor ya da kurşun döktürüyorlar. İsteyense sadece geziyor ya da fotoğraf çekiyor. Ayrıca en güzel yönü, kültürümüze ait bilgiler veren
görevliler var müzede, dilediğinizi sorup sohbet de edebiliyorsunuz onlarla.
Dik merdivenlerden yukarı çıktıkça farklı bir bilgi
karşılıyor sizi. Örneğin bu Osmanlı evindeki mutfağa açılan bir tahta bölme
var. Pencere gibi görünüyor ama açtığınızda içinden dönen bir dolap çıkıyor. Bu dönen dolabın görevi, yemeklerin selamlık bölümüne geçirilmesi, böylelikle yemek yapan kadınları servis sırasında erkekler görmemiş oluyor. Her bölümde bir müze görevlisi bilgi veriyor size, bu dolabı anlatırken de ‘dolap
çevirme’ deyiminin ortaya çıkışıyla ilgili bilgi veriyor anlattığı hikayeyle ayak
üstü. Ayrıca odalardan ayrı tasarlanmış bir mutfakla karşılaşıyorsunuz ve kocaman bir taş fırın ayrı bir yerde.
Anlatıcılar da otantik kıyafetler içinde, teatral bir havası var müzenin. Şirin tavırlarla, samimi edayla hizmet veren görevliler gezdiriyor ziyaretçileri, her
bölümde başka biri bilgi veriyor. Böyle çıka çıka çatı katına ulaşıyorsunuz, burada da dokuma tezgahları ve yine otantik hoş bir hava...
Ben beğendim bu müzeyi de, üstelik bolca da fotoğraf malzemesi var burada. Anneannelerimizin evlerindeki kanaviçeleri, kilimleri, kömür ütülerini hatırlatan nostaljik bir havası var. Üstelik çocukluğumuzun topaçları, Karagöz ve Hacivat, annelerimizin bayramlıkları diktiği ayaklı dikiş makinesi vb. pek çok anıyı canlandıran, aile sıcaklığında bir müze...
Kurucu Müze Müdürü Dr. Sema Demir Hanım’ı Ankara'mıza böyle
şirin iki müze kazandırdığı için samimiyetle kutluyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorumunuz alınmıştır.Teşekkürler...