17 Ağustos 2015 Pazartesi

Konstantiniyye Oteli / Zülfü Livaneli

  


" Kabrimi kimse ziyaret etmesin Allah için
      Gelmesin, reddeylerim billahi öz kardaşımı
Gözlerim insanoğlundan öyle yıldı kim
         İstemem ben fatiha, tek çalmasınlar taşımı "
                                                                                                 Eşref

İstanbul’da lüks Konstantiniyye Oteli'nin açılış davetiyle başlıyor her şey. Baş kahramanımız Zehra’nın etrafında kurgulanmış bir hikaye bu, zengin bir tip kadrosuyla birlikte tabi. 2014'ün son günlerine denk getirilen bu gecenin sorunsuz yaşanması, Zehra'nın sorumluluğundadır. Zira o, oteli kuran Ergun Bey'in sağ koludur, Bereket Holding İnsan Kaynakları Müdürü Zehra...Her şeyden o sorumludur yani. Bereket Holding'in sahibi Ergun Bey'in bir de Kazak ortağı vardır, İmparator lakaplı Hamzatbekov. Açılış ve erken yılbaşı gecesi için her şey titizlikle hazırlanmıştır.


Yedi yıldızlı bu otelde Zehra'nın açılış gecesi düşüp başını çarpmasıyla başlayan olaylar, on iki yıl sonrasına kadar sürer. Bu arada yazar, hem kahramanı ve diğerlerini, içinde bulundukları sosyal çevreyle tanıtır hem de İstanbul'un panoramasını çizer. Roman boyunca, tarihte ve günümüzde muhteşem bir yolculuğa sürüklenir okur. Konstantiniyye Oteli’nin açılış gecesi için verilen davet, aynı zamanda bir yeni yıl karşılaması olarak düzenlenmiştir, bu nedenle her şeyiyle oldukça gösterişlidir. Katılımcılar, kalburüstü aileler, politikacılar, belediye başkanları, dizi oyuncuları ve daha niceleri... Çarpıcı hayat hikayeleri ve ölüler... Yer yer geriye dönüşle verilen İstanbul yaşamı...

Kalabalık bir kişi kadrosu ile karşılaşıyoruz romanda demiştim, bunların pek çoğu tip, hepsi de ilginç yanlarıyla karşımıza çıkıyor. Edebiyat ve müzik tutkunu bir çılgın DJ-yazar, günahtan korunmak için ailesini ve kendini tek tek balkondan atan bir gerici, insanların cehaletiyle alay eden, zor durumlara düşüren çatlak bir bilim adamı, hapiste doğup büyümüş, tecavüz meyvesi olan garip bir komi, bu topraklara tarihin gömdüğü ölü şehzadeler, alimler, imparatorlar, zengin İstanbul beyefendisi otel sahibi  ve sonradan görme eşi, TOMA mağduru ana karakter Zehra ve diğerleri…

Otel, Bizans sarayının kalıntıları üzerine yapılmış ve binlerce yıllık bir tarihin de tanığı olan ölülerin üzerine tabi… Ölülerin anlattığı koskoca bir tarih ve şiddeti hiç değişmeyen İstanbul… Yaşayanlar ve artık yaşamayanlar üzerinden aktarılan felsefeler…

“ Ben kendim olarak, kendime göre kimim bilmiyorum ki. Bunu arayıp duruyorum. Varlığımın bir anlamı var mıydı ki, yokluğumun olsun?” diyor ölüler diyarından gelen ses. Borges çevirmeninin kendi varoluş felsefesi bu. “ Her şey rastlantısal mı, yoksa bir ilahi plana göre mi işliyor? Tasarladım mı, tasarlandım mı?” Cennet, cehennem, Araf kavramları çıkıyor karşımıza, ölümün bekleyişten ibaret olduğu, belki de yüzyıllarca… “ Öldük, boşluktaki büyü bozulmadı, üstelik ölümden umduklarımızı da bulamadık. Burada zaman yok; daha doğrusu hem var, hem yok. Bildiğim tek şey, ölümün uzun bir bekleyiş olduğu.”

Karakter analizleri oldukça iyi, diğer bütün kitaplarında olduğu gibi; ama ben en çok, ölülerin konuştuğu bölümdeki analizlerini beğendim. Tespitler gerçekten harikaydı, farklı yüzyıllarda yaşamış farklı canlıların ortak yargısı, bu topraklarda şiddetin hep var oluşu noktalıyor bütün söylenenleri. Osmanlıyı, Roma’yı, Bizans’ı ve günümüzü iç içe anlatıyor yazar, tarih bilgisi verirken sıkmadan, yer yer de gülümseterek...

Zenginlerin nasıl zengin olduğu, geçmişle gelecek arasında ya da dogma ile sorgulama arasına sıkışıp kalan insanların seçimleri, günümüzün sosyal ve politik olayları akıcı bir üslupla iç içe geçiyor romanda, ince eleştirilerle birlikte. Yoğun bir edebiyat dersi de var, alttan alta yazar ve eserlerimiz de tanıtılmış. Evliya Çelebi’den Erdal Öz’e varana kadar pek çok yazarımızın eserlerinden de söz ediliyor. Yazarın aralara serpiştirdiği ve bizi düşünmeye zorlayan çarpıcı tespitler var. Dil ve üslup okuduğum bütün kitaplarında olduğu gibi, şiirsel ve akıcı…

Ben beğendim, siz de alın okuyun derim. Değerli bir kalem, değerli bir müzisyen ve en önemlisi de aydın bir insan Zülfü Livaneli… Okuduğum romanların hepsini sevdim ama Engereğin Gözündeki Kamaşma’nın yeri ayrıdır benim için. Okumayanlara onu da tavsiye ederim.

Keyifli okumalar…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumunuz alınmıştır.Teşekkürler...

Arşiv

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *