Mısır Adası
Gürcü yönetmen Giorgi Ovaşvili’nin 2014’te yönettiği Mısır
Adası, Prag'da, Karlovy Vary Film Festivali'nde Kristal Küre Ödülü'ne layık
görülen bir film.
“Enguri nehri, her yıl, şiddetli bahar yağmurlarıyla
birlikte Kafkaslardan gelen taş ve toprağı önüne katıp Karadeniz’e sürükler ve
bunun sonucu olarak minik adacıklar meydana gelir.”
İşte, İlyas Salman’ın baş rolünü üstlendiği filmde sözü geçen Mısır Adası, böyle bir yerdir. Her yıl, köylüler bu adacıklarda mısır yetiştirmeye
çalışırlar. Mısır Adası, Gürcistan’la Abhazya arasındaki dokunulmazlığı olan
sınır bölgesindedir. Buraya Abhaz dedeyle torunu mısır yetiştirmek gelirler. Derme
çatma bir kulübe yapar ve tarlalarını ekerler. Torun 13-14 yaşlarında bir
kız çocuğudur, anne babası ölmüştür ve dedesiyle yaşamaktadır. Çevrede onlardan
başka kimse yoktur, sadece düzenli olarak sınır devriyesi geçer nehirden. Dede ve torun,gün boyu
tarlada çalışır, akşam da evlerine dönerler.
Bir gün, yaralı bir adam bulurlar
mısırların arasında. Askerlerden kaçarken orada baygın düşmüştür. Dede önce
korkar ama sonra dayanamayıp kulübeye götürür adamı. Yarasını iyileştirmeye
çalışır. Bir süre sonra adam iyileşir, adada serbestçe gezinmeye başlar. Ancak
askerler onu aramaya geldiklerinde saklanır. Bir süre sonra kızla aralarında
bir yakınlaşma doğar, dede bunu fark edince kızı ondan uzaklaştırır. Askerler
tekrar tekrar gelirler, ellerinden kaçan yaralı adamı bulmak için,ama dede onu
ele vermez. Ada artık dede torun için
tehlikeli hale gelmiştir, askerlerin gözü hep onların üstündedir. Bu da yetmezmiş
gibi, yağmur ve fırtına işleri daha da zorlaştırır.
Filmin hikayesi güzel, doğal görsellik de öyle… Mavi ve yeşilin
şöleni, su sesi ve sakin bir müzik insana huzur veriyor film boyunca. İlyas Salman’ın
oyunculuğu da güzel, bu rolün de üstesinden gelmiş. Ödüllere layık görülmüş bir film. Ama fazlaca durağan. Neredeyse hiç diyalog yok. O kadar az ki konuşmalar, insan dedeyle torun niye
konuşmuyor diye sinir olmaktan kendini alamıyor. Tebessüm etmiyor,
şakalaşmıyor, dertleşmiyorlar. Hareketler
oldukça ağır. Filmin sonlarına doğru askerlerle dedenin diyalogu “şükür,
birileri konuştu” dedirtiyor. Torunsa yaşına göre çok hareketsiz ve mimiksiz,
oldukça donuk. Yaralı askerle şakalaştıkları sahne dışında neredeyse ruh gibi,
sadece o sahnede gülüyor ve koşuyor. Filmin sonlarına doğru askerlerin tekrar
gelip adamı sordukları sahnede, biraz konuşma olması, o bölümü sevimli kılmış doğrusu. Filmde
durağanlığı kırmak için küçük bir kızın bedeninin sergilenmesi de dikkat çekici
unsur olarak konmuş gibi geldi bana.
Bu bir drama filmi, ilginç ve dikkate değer bir konusu var
ama mimiksiz, jestsiz, diyalogsuz oluşu rahatsız etti beni. Keşke film değil de
kitap olarak sunulsaydı, daha etkileyici olur muydu acaba?
Ben film eleştirmeni değil, sadece bir sinema severim, bunlar da naçizane eleştirilerim. Ben de seyrettim, deyip iyi seyirler diliyorum tüm sinema severlere...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorumunuz alınmıştır.Teşekkürler...