11 Temmuz 2015 Cumartesi

Mısır Adası / Film

Mısır Adası


         Gürcü yönetmen Giorgi Ovaşvili’nin 2014’te yönettiği Mısır Adası, Prag'da, Karlovy Vary Film Festivali'nde Kristal Küre Ödülü'ne layık görülen bir film. 

        “Enguri nehri, her yıl, şiddetli bahar yağmurlarıyla birlikte Kafkaslardan gelen taş ve toprağı önüne katıp Karadeniz’e sürükler ve bunun sonucu olarak minik adacıklar meydana gelir.”

         İşte, İlyas Salman’ın baş rolünü üstlendiği filmde sözü geçen Mısır Adası, böyle bir yerdir. Her yıl, köylüler bu adacıklarda mısır yetiştirmeye çalışırlar. Mısır Adası, Gürcistan’la Abhazya arasındaki dokunulmazlığı olan sınır bölgesindedir. Buraya Abhaz dedeyle torunu mısır yetiştirmek gelirler. Derme çatma bir kulübe yapar ve tarlalarını ekerler. Torun 13-14 yaşlarında bir kız çocuğudur, anne babası ölmüştür ve dedesiyle yaşamaktadır. Çevrede onlardan başka kimse yoktur, sadece düzenli olarak sınır devriyesi geçer nehirden. Dede ve torun,gün boyu tarlada çalışır, akşam da evlerine dönerler.



       Bir gün, yaralı bir adam bulurlar mısırların arasında. Askerlerden kaçarken orada baygın düşmüştür. Dede önce korkar ama sonra dayanamayıp kulübeye götürür adamı. Yarasını iyileştirmeye çalışır. Bir süre sonra adam iyileşir, adada serbestçe gezinmeye başlar. Ancak askerler onu aramaya geldiklerinde saklanır. Bir süre sonra kızla aralarında bir yakınlaşma doğar, dede bunu fark edince kızı ondan uzaklaştırır. Askerler tekrar tekrar gelirler, ellerinden kaçan yaralı adamı bulmak için,ama dede onu ele vermez.  Ada artık dede torun için tehlikeli hale gelmiştir, askerlerin gözü hep onların üstündedir. Bu da yetmezmiş gibi, yağmur ve fırtına işleri daha da zorlaştırır.


        Filmin hikayesi güzel, doğal görsellik de öyle… Mavi ve yeşilin şöleni, su sesi ve sakin bir müzik insana huzur veriyor film boyunca. İlyas Salman’ın oyunculuğu da güzel, bu rolün de üstesinden gelmiş. Ödüllere layık görülmüş bir film. Ama fazlaca durağan. Neredeyse hiç diyalog yok. O kadar az ki konuşmalar, insan dedeyle torun niye konuşmuyor diye sinir olmaktan kendini alamıyor. Tebessüm etmiyor, şakalaşmıyor, dertleşmiyorlar.  Hareketler oldukça ağır. Filmin sonlarına doğru askerlerle dedenin diyalogu “şükür, birileri konuştu” dedirtiyor. Torunsa yaşına göre çok hareketsiz ve mimiksiz, oldukça donuk. Yaralı askerle şakalaştıkları sahne dışında neredeyse ruh gibi, sadece o sahnede gülüyor ve koşuyor. Filmin sonlarına doğru askerlerin tekrar gelip adamı sordukları sahnede, biraz konuşma olması, o bölümü sevimli kılmış doğrusu. Filmde durağanlığı kırmak için küçük bir kızın bedeninin sergilenmesi de dikkat çekici unsur olarak konmuş gibi geldi bana.

       Bu bir drama filmi, ilginç ve dikkate değer bir konusu var ama mimiksiz, jestsiz, diyalogsuz oluşu rahatsız etti beni. Keşke film değil de kitap olarak sunulsaydı, daha etkileyici olur muydu acaba? 

       Ben film eleştirmeni değil, sadece bir sinema severim, bunlar da naçizane eleştirilerim. Ben de seyrettim, deyip iyi seyirler diliyorum tüm sinema severlere...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumunuz alınmıştır.Teşekkürler...

Arşiv

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *