24 Haziran 2015 Çarşamba

Portre

                                                    

 Kırık Çerçeveden Görüntüler 


           Çevremdeki insanları yazmayı seviyorum, hele ki türünün son örneği denilen türden olurlarsa… Tamam ben de onlardan biri olabilirim, kabul hepimiz biraz garibiz. Olsun yine de güzel, değişik insanlar tanımak, anlamak için bakmak, başkalarının göremediği ayrıntıları görmeye çalışmak... Kısacası insan okumayı severim ben.


           Kim mi bu insanlar? Memuriyet hayatımda birlikte çalıştığım insanlar bazen, sokakta her gün karşılaştığım mahalledaşlarım bazen, komşum, arkadaşım bazen de. İncelenmeye değer ne çok insan var, aslında herkes okunmaya değer bir kitap, iyisiyle kötüsüyle. İşte bunlardan biri:

          Göbekli, gözlüklü, kısa boylu bir meslektaşım bu. Boyu 1.60 civarında ama egosu tavan yapmış durumda. Uzaktan gördüğünüzde zıplayarak yürüdüğünü sanabilirsiniz; o aslında ciddi olmaya çalışan yama gibi duran bir vücut dili giymiştir üstüne. Yerinde pek duramayan, hop orada hop burada, aslında şirin olup da ciddiyet takınanlardan ya da ciddi olup da şirinlik yapmaya çalışanlardan…  

         İlk bakışta sempati yaratan küçücük elleri var. Ama heyecanlanınca bu ellerin sinirli titreyişine tanık oluyorsunuz ve biraz soğuyor içiniz. Hele bir de konuşmaya başladı mı, kaçacak delik arayabilirsiniz; zira elleri gib ruhu da titriyor olmalı ki, etrafınızı saran negatif enerji sizi boğabiliyor.

          İnsanların dış görünüşü her zaman kişiliğiyle uyumlu olmaz, kaya gibi sert görünen birinin içinden sırça bir kalp çıkabilir. Ama bu arkadaşın görünüşüyle kişiliğinin uyumu inanılmaz doğrusu. İçi dışı  boş bir küp adeta. Hasbe’l kader bir meslek edinmiş, bir de koltuğa oturmuş oturmasına da, onun ağırlığı altında eziliyor gibi. Yani aslında küçük olan bedeni değil, beyni ve yüreği… Ruhunun elbisesini üzerinde taşıyan ender insanlardan o. Ha bir de, ne zaman gülümseyip ne zaman sinirleneceğini anlamak mümkün olmadığı için, yanındayken hep gardınızı almalı, hazırlıklı olmalısınız her ihtimale.

           Bazen yolda karşılaşırsınız, bir selamı esirger, yorgun da ondan mı, dersiniz ya da sıkkındır belki ya da bir şeye tavırdır bu, bilemezsiniz. Bazen de en ummulmadık zamanda fütursuz bir samimiyet, vıcık vıcık... Oturur karşınıza gereksiz her konuyu açar, konuşur da konuşur. Cümleler uzadıkça uzar, konudan konuya atlarken  ‘bir başka husus’ demeyi de ihmal etmez. Küçük bir çocuğa piyano taşıtmak gibidir onun varlığı.  

           İz bırakmanın pek çok yolu vardır, illa ki muhteşem olmanız gerekmez, bakın bu insan nasıl da iz bırakmış bende. Sıra dışı biri, türünün son örneği, öyle olmasa yirmi beş yıl öncesinden fırlayıp hatırlatır mı kendini?..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumunuz alınmıştır.Teşekkürler...

Arşiv

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *