Ateş Pahası
Kanuni Sultan Süleyman, bir gün avlanırken yağmura tutulup iliklerine kadar ıslanır. Öylesine üşümüştür ki, tir tir titrer ve yanındakilerle birlikte, ısınmak için önüne çıkan ilk kulübeye girer. Kendini tanıtmadan biraz ısınmak istediğini söyler.
Kulübenin sahibi konuklarını güler yüzle karşılar, onlara güzel bir çoban ateşi yakar. Kanuni ateşin karşısına bir güzel yerleşir ve keyfi yerine gelmeye başlar, artık içi ısınmış ve neşelenmiştir. Ateşe uzun uzun bakan padişah, keyifle "Bu ateş yüz altına bedel." der.
Dinlenip iyice ısındıktan, giysileri de kuruduktan sonra Kanuni, kulübenin sahibi olan köylüye üç altın verir ve gitmeye hazırlanır. Padişahı tanımayan ama onun ve beraberindekilerin önemli kişiler olduğunu anlayan köylü, eline tutuşturulan üç altına keyifsizce bakar. Aklından bir kurnazlık geçmektedir, bu ateşe daha fazla altınla teşekkür etmeliler, diye düşünür.
"Biraz önce bu ateşe yüz altın değer biçmiştiniz beyim, ama avucumda sadece üç altın var. Bari kendi biçtiğiniz değeri verseydiniz ateşimin pahası olarak." der.
Bu sözler üzerine Kanuni, köylüye gülümser ve "Haklısın" der. "Al bakalım sana yüz altın; ama bir dahaki sefere bu kadar vermem bilesin." diyerek kulübeden çıkar. Bir süre sonra o konuğun Osmanlı padişahı Kanuni Sultan Süleyman olduğunu anlayan köylü, hem kellesini kurtardığına hem de yüz altın kazandığına sevinir. Bu olaydan sonra "ateş pahası" sözü kullanılmaya başlar ve zamanla deyim olarak dile yerleşir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorumunuz alınmıştır.Teşekkürler...