Cansız ve ruhsuzdular şehrin kalabalığında, öylesine yaşayıp gittiler. Bir koşuşturma, monoton ve mekanik... Hayaller yoktu artık ve de idealler... Büyük kent karmaşası içinde sevgisiz insanlar ya da paranın köleleştirdiği insan sıfatındaki mankenler...
Herkes kafasına takmış bir başlık, kimi para derdinde, kimi sağlık... Çoğu sadece yaşamakta, ne yaşadığını bile bilmeden, koca şehrin ortasında, yanındakini bile görmeden... Komşu komşunun külüne değil artık yüzüne muhtaç.
Bir endişe yumağı olmuş herkes, yuvarlanıp gitmekte. Başlar önde, yaşamaya zaman yok; zira yapılacak işler var. Sınavlar kazanılacak, okullar bitirilecek, işler bulunacak... Bugün şu fatura yarın öbürü, öbür güne ertelenecek ve dahi hayatlar, ertelene ertelene, gülmeden, yarın umuduyla geçip gidecek. Doğmadan borçlu kalacak bebeler hayata, ne hayal, ne düş, ne çocukça coşkular... İşte öylesine cansız ve ruhsuz ama süslü, renksiz yüreklerin üstündeki renkli kıyafetler...
Artık modernmiş hayat, elde akıllı telefon, çantada tablet, arabalar da tamam, masa üstü hizmete hazır; sünni bir mutluluk, tarifsiz bir doyumsuzluk ve içler acısı teklik... Birey olamadan yaşanan sürüdeki yalnızlık...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorumunuz alınmıştır.Teşekkürler...