6 Ağustos 2015 Perşembe

Soğuksu / Kurtboğazı / Kızılcahamam






Kızılcahamam

Sıcak ve soğuk su kaynakları bol olan Kızılcahamam, kaplıca turizmi açısından önemli bir ilçemiz. Zaten girdiğinizde önce kaplıcaların kazandırdığı paranın kokusunu alıyorsunuz. Kalkınmışlar belli ki, gelişmiş bir ilçe kısacası. Yalnız binalar çok sıkışık ve iç içe, bu gözü yoruyor tabi. Ayrıca merkezden baktığınızda görünen tepedeki sahte kale görüntüsünü de pek beğenmedim. Belki yöreye tarihi bir hava vermek istemiş olabilirler ama o kadar yapay duruyor ki, doğal güzelliğe hiç yakışmamış.






İlçenin görülmeye değer pek çok yeri var: Alicin Manastırı, Oruç Gazi Sultan Türbesi ve Kırmızı Ebe Türbesi, Abdülcemil Türbesi, Başköy Kalesi, Abacı Perbacaları, Gelin Kayası, Soğuksu Milli Parkı… Şimdilik sadece Soğuksu’yu gördüm, gerisi de sonbahara kalsın. Bence doğanın en güzel göründüğü mevsimdir sonbahar. 




Ağustos sıcağında Soğuksu parkının ılık havası karşıladı bizi. İlerledikçe orman ve virajlı bir yol eşliğinde, yukarı doğru çıktık. Fosil ağaç tabelasını görünce şaşırdık, çünkü ağaç fosilleri tellerle çevrilmiş, göremedik tabi. Güzel bir park burası, volkanik yapısından dolayı engebeli, zirveye kadar çıkabiliyorsunuz araçla. 

Mangal sevdalılarına Soğuksu Milli Parkı… Dünyada nesli tükenmekte olan kara akbabaların, fosil ağaçların mekanı bu parkta bol bol da mangal kokusu... Ne yazık ki, gittiğiniz hiçbir doğal ortamda bu kokunun saldırısına uğramadan doğayı ciğerlerinize çekemiyorsunuz. Soğuksu'yla buluşmamız hafta içi olmasına rağmen oldukça kalabalıktı, hafta sonunu düşünemiyorum bile. Bencileyin Ankara’da oturuyorsanız, ilçelerin güzelliğini de yaşamaya başlayın derim. Şehrin kalabalığından, binaların soğukluğundan, caddelerin ruhsuzluğundan kurtulun yani. Doğa seviyorsanız, yeşile maviye tutkunsanız, inanın çevrenizde  görülmeye değer çok yer var, yeter ki görmeyi bilin! Huzuru lüks otellerde, vıcık vıcık et yığını sahillerde arıyorsanız, lafım yok. Ama bana göre insan eli ne kadar az değerse, doğa o kadar koruyor muhteşemliğini. İşte Soğuksu böyle yerlerden biri sadece, yani insan eli değmiş, ne yazık ki! Otel yapmak için ağaç kesilen bir milli park!.. Girişte otellerle karşılaşıyorsunuz, burada önceden ağaçlar varmış. Ormanın bir bölümünü katletmişler ama ne yapalım, kalan sağlar bizimdir. İlk halini görmediğimiz için, fazla da yorum yapmadan çıkıyoruz yukarı.




Parka girdikten sonra yol sizi en tepeye kadar götürüyor. Yol boyunca çam, köknar ve meşeler eşlik ediyor size. Harika bir deneyim, tabi yürüyerek çıkmak zor, araçla girdiyseniz Arhul tepesine kadar çıkabilirsiniz. Çadır hayatını sevenler için kamp alanı da var parkta. Burada yeşilin her tonunu göremiyorsunuz ama ormanın yarattığı görsellik yine de muhteşem. Keşke bir de göl olsaydı. Suyu ağaçsız ağacı susuz düşünemiyorum. Birbirlerine öyle yakışıyorlar ki… Göl hayaliyle gittim Soğuksu’ya ama yoktu işte, kurumuş galiba ya da biz göremedik. Kısacası, nerde bu göl, diye söylene söylene gezdim parkı. Büyük bir hayalkırıklığı oldu bu benim için. Neyse ki yolumuzun üzerinde Kurtboğazı baraj gölü var, dönüşte onu fotoğraflarım artık, diyerek avundum. Nasılsa, Kızılcahamam’a gitmişken  Ankara'ya içme suyu sağlayan Kurtboğazı barajını görmemek olmazdı.








Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumunuz alınmıştır.Teşekkürler...

Arşiv

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *