Kızılcahamam
Sıcak ve soğuk su kaynakları bol olan Kızılcahamam, kaplıca
turizmi açısından önemli bir ilçemiz. Zaten girdiğinizde önce kaplıcaların kazandırdığı
paranın kokusunu alıyorsunuz. Kalkınmışlar belli ki, gelişmiş bir ilçe kısacası. Yalnız
binalar çok sıkışık ve iç içe, bu gözü yoruyor tabi. Ayrıca merkezden baktığınızda görünen tepedeki sahte kale görüntüsünü de pek beğenmedim. Belki yöreye tarihi bir hava vermek istemiş olabilirler ama o kadar yapay duruyor ki, doğal güzelliğe hiç yakışmamış.
İlçenin görülmeye değer
pek çok yeri var: Alicin Manastırı, Oruç Gazi Sultan Türbesi ve Kırmızı
Ebe Türbesi, Abdülcemil Türbesi, Başköy Kalesi, Abacı Perbacaları, Gelin Kayası,
Soğuksu Milli Parkı… Şimdilik sadece Soğuksu’yu gördüm, gerisi de sonbahara
kalsın. Bence doğanın en güzel göründüğü mevsimdir sonbahar.
Ağustos sıcağında Soğuksu parkının ılık havası karşıladı bizi. İlerledikçe orman ve virajlı bir yol eşliğinde, yukarı doğru çıktık. Fosil ağaç tabelasını görünce şaşırdık, çünkü ağaç fosilleri tellerle çevrilmiş, göremedik tabi. Güzel bir park burası, volkanik yapısından dolayı engebeli, zirveye kadar çıkabiliyorsunuz araçla.
Mangal sevdalılarına Soğuksu Milli Parkı… Dünyada nesli tükenmekte olan kara akbabaların, fosil ağaçların mekanı
bu parkta bol bol da mangal kokusu... Ne yazık ki, gittiğiniz hiçbir doğal
ortamda bu kokunun saldırısına uğramadan doğayı ciğerlerinize çekemiyorsunuz. Soğuksu'yla
buluşmamız hafta içi olmasına rağmen oldukça kalabalıktı, hafta sonunu
düşünemiyorum bile. Bencileyin Ankara’da oturuyorsanız, ilçelerin güzelliğini
de yaşamaya başlayın derim. Şehrin kalabalığından, binaların soğukluğundan,
caddelerin ruhsuzluğundan kurtulun yani. Doğa seviyorsanız, yeşile maviye
tutkunsanız, inanın çevrenizde görülmeye
değer çok yer var, yeter ki görmeyi bilin! Huzuru lüks otellerde, vıcık vıcık
et yığını sahillerde arıyorsanız, lafım yok. Ama bana göre insan eli ne kadar
az değerse, doğa o kadar koruyor muhteşemliğini. İşte Soğuksu böyle yerlerden
biri sadece, yani insan eli değmiş, ne yazık ki! Otel yapmak için ağaç kesilen bir milli park!.. Girişte otellerle karşılaşıyorsunuz, burada önceden ağaçlar varmış. Ormanın bir bölümünü katletmişler ama ne yapalım, kalan sağlar bizimdir. İlk halini görmediğimiz için, fazla da yorum yapmadan çıkıyoruz yukarı.
Parka girdikten sonra yol sizi en tepeye kadar götürüyor. Yol
boyunca çam, köknar ve meşeler eşlik ediyor size. Harika bir deneyim, tabi
yürüyerek çıkmak zor, araçla girdiyseniz Arhul tepesine kadar çıkabilirsiniz. Çadır
hayatını sevenler için kamp alanı da var parkta. Burada yeşilin her tonunu
göremiyorsunuz ama ormanın yarattığı görsellik yine de muhteşem. Keşke bir de
göl olsaydı. Suyu ağaçsız ağacı susuz düşünemiyorum. Birbirlerine öyle
yakışıyorlar ki… Göl hayaliyle gittim Soğuksu’ya ama yoktu işte, kurumuş galiba
ya da biz göremedik. Kısacası, nerde bu göl, diye söylene söylene gezdim parkı.
Büyük bir hayalkırıklığı oldu bu benim için. Neyse ki yolumuzun üzerinde
Kurtboğazı baraj gölü var, dönüşte onu fotoğraflarım artık, diyerek avundum.
Nasılsa, Kızılcahamam’a gitmişken Ankara'ya
içme suyu sağlayan Kurtboğazı barajını görmemek olmazdı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorumunuz alınmıştır.Teşekkürler...