1 Temmuz 2015 Çarşamba

Yeşil Yol / Roman

       "Ne de olsa dünya dönüyor. Ya tutunup onunla birlikte döneceksiniz ya da ayağa kalkıp itiraz edecek ve dışarı fırlatılacaksınız."
         

            Usta yazar Stephen King’in korku-gerilim tarzındaki romanları ünlü olsa da, farklı türlerde romanları da vardır.  Bunlardan ikisi ülkemizde de çok ilgi görmüş, hafızalara kazınmıştır: Esaretin Bedeli ve Yeşil Yol, aynı zamanda beyaz perdeye de uyarlanmıştır. Yeşil Yol'un kitabını okuduktan sonra filmini de izledim, muhteşem bir eser bence.

          Paul Edgecombe, ağır suçluların konduğu bir hapishanede gardiyandır, idam mahkumlarının bulunduğu E koğuşundan sorumludur. İnsanları seven, onlar iyi yönleriyle değerlendirmeye çalışan biridir, bütün mahkumlara eşit mesafededir. John Coffey de burada mahkumdur; dev cüssesiyle çelişen çocuksu bir kalbi vardır.



        Romanın omurgasını, gardiyan Edgecombe'n John Coffey'in sıra dışı anılarını anlatması oluşturuyor.  Yazarın tarzının biraz dışında bir kitap diyebiliriz, zira gerilim ve korku romanı değil bu. Hüzünlü, duygusal ve akıcı bir hikaye daha çok. John Coffey’in üstün yetenekleri vardır ama romanda ön plana çıkan,iri bedeni ve yeteneklerinin altında ezilen hassas ruhudur.

          John Coffey, bir idam mahkumudur ve koğuştaki diğer mahkumlar gibi elektrikli sandalyede idam edilecektir. İki küçük kızı vahşice öldürdüğü gerekçesiyle hüküm giymiştir. Aslında kızları öldürmek şöyle dursun, bir karıncayı bile incitmeyecek yapıdadır Coffey. Onları kurtarmaya çalışırken katil diye yakalanmıştır. John Coffey’in cüssesiyle çelişen ruhu, okuru kısa sürede sarıyor; zira küçük bir çocuk masumiyeti var onda. Yatarken koğuş ışıklarının söndürülmesini istemeyecek kadar küçük bir çocuk ruhu…


 "Karanlıktan korkuyorum patron lütfen ışığı kapatma!.."

            İşte, koğuşta gardiyan olan Paul Edgecombe de ondan garip bir şekilde etkilenmiştir. Coffrey’de bir farklılık görmüş, onun  katil olduğuna inanmakta zorlanmıştır,  insanı ürküten cüssesine rağmen… Ancak inkar edilemeyecek delillerle yargılanmıştır Coffey, kollarında tecavüze uğramış iki kız cesediyle… Artık o bir idam mahkumudur ve sırasını beklemektedir. Yeşil Yol’dan geçip Yaşlı Spark’ın kucağına oturma sırasını…

          Koğuşta elektrikli sandalyeye ‘Yaşlı Spark’ adı takılmıştır ve oraya giden koridor da ‘Yeşil Yol’dur. Çünkü mahkumlar ölüme yeşil halıyla kaplı uzun bir koridorda yürüyerek giderler. 


"Mahkûmlar sandalye konusunda şakalaşırlardı. İnsanların korktukları ama kaçamadıkları her şeyi şakaya vurdukları gibi." 

         John’un buradan ölüme gitmesini sabırsızlıkla bekleyenler vardır. Özellikle de bütün mahkumlardan nefret eden Percy Wetmore…  Bir gün Wetmore, bir mahkumun evcil faresini ezerek öldürmek ister, John fareyi  iyileştirir. Ardından da fare eski haline döner ama John halsiz düşer, sanki farenin hasta ruhunu kendine çekmiştir. Kendi ruhunu da fareye verip onu iyileştirmiş gibidir. Bu gizemli olay herkesin dikkatini çeker. Nasıl olur da bir fareyi iyileştiren bu dev cüsseli adam, iki kızı vahşice öldürmüş olabilir?      

       Gerisi daha da ilginç ve güzel tabi ki. Bir o kadar da hüzünlü. Biraz da hayatı, suç kavramını, kendinizi sorgulamaya iten bu roman mutlaka okunmalı. Israrla tavsiye ediyorum.


"Bir süre sonra elektrikliye oturacak ve elektrikli işini bitirecekti... Ama ona o korkunç şeyleri yaptıran her neyse çoktan gitmişti; artık kerevetinde oturup küçük arkadaşının ellerinin üzerinde koşturmasını seyrediyordu. Bir bakıma en kötüsü de buydu : Elektrikli asla içlerindekini yakmıyor ve iğneyle verdikleri ilaçlar da uyutmuyordu. O şey sıçrıyor,başka birine geçiyor ve bize de sadece zaten ölmüş olan kabukları öldürmek kalıyordu."

         Filmi de yapılan Yeşil Yol, yazarın muhteşem romanlarından sadece biri ama benim için ayrı bir yeri var. İz bırakan eserlerden biri benim hayatımda. Önce okuyup sonra filmini izleyin. Çünkü film de oldukça başarılı bence.

            Keyifli okumalar…




"Yoruldum, patron. Yollarda yağmurdaki bir serçe kadar yalnız olmaktan yoruldum.Yanımda hiç arkadaş olmamasından bıktım. Nereye gideceğimizi, nereden geldiğimizi söyleyecek biri.. İnsanların birbirine kötü davranmasından bıktım. Her gün dünyada hissettiğim ve duyduğum acılardan bıktım. Çok fazla var, sanki her an için kafama cam parçaları batıyor. Anlıyor musun?"



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumunuz alınmıştır.Teşekkürler...

Arşiv

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *