"Ne de olsa dünya dönüyor. Ya tutunup onunla birlikte döneceksiniz ya da ayağa kalkıp itiraz edecek ve dışarı fırlatılacaksınız."
Usta yazar
Stephen King’in korku-gerilim tarzındaki romanları ünlü olsa da, farklı türlerde romanları da vardır. Bunlardan ikisi ülkemizde de çok ilgi görmüş, hafızalara kazınmıştır: Esaretin
Bedeli ve Yeşil Yol, aynı zamanda beyaz perdeye de uyarlanmıştır. Yeşil Yol'un kitabını okuduktan sonra filmini de izledim, muhteşem bir eser bence.
Paul Edgecombe, ağır suçluların konduğu bir hapishanede gardiyandır, idam mahkumlarının bulunduğu E koğuşundan sorumludur. İnsanları seven, onlar iyi yönleriyle değerlendirmeye çalışan biridir, bütün mahkumlara eşit mesafededir. John Coffey de burada mahkumdur; dev cüssesiyle çelişen çocuksu bir kalbi vardır.
Romanın omurgasını, gardiyan Edgecombe'n John Coffey'in sıra dışı anılarını anlatması oluşturuyor. Yazarın tarzının biraz dışında bir kitap diyebiliriz, zira gerilim ve korku romanı değil bu. Hüzünlü, duygusal ve akıcı bir hikaye daha çok. John Coffey’in üstün yetenekleri vardır ama romanda ön plana çıkan,iri bedeni ve yeteneklerinin altında ezilen hassas ruhudur.
John Coffey, bir idam mahkumudur ve koğuştaki
diğer mahkumlar gibi elektrikli sandalyede idam edilecektir. İki küçük kızı
vahşice öldürdüğü gerekçesiyle hüküm giymiştir. Aslında kızları öldürmek şöyle
dursun, bir karıncayı bile incitmeyecek yapıdadır Coffey. Onları kurtarmaya
çalışırken katil diye yakalanmıştır. John Coffey’in cüssesiyle çelişen ruhu,
okuru kısa sürede sarıyor; zira küçük bir çocuk masumiyeti var onda. Yatarken
koğuş ışıklarının söndürülmesini istemeyecek kadar küçük bir çocuk ruhu…
İşte, koğuşta gardiyan olan Paul Edgecombe de
ondan garip bir şekilde etkilenmiştir. Coffrey’de bir farklılık görmüş, onun katil olduğuna inanmakta zorlanmıştır, insanı ürküten cüssesine rağmen… Ancak inkar
edilemeyecek delillerle yargılanmıştır Coffey, kollarında tecavüze uğramış iki
kız cesediyle… Artık o bir idam mahkumudur ve sırasını beklemektedir. Yeşil Yol’dan
geçip Yaşlı Spark’ın kucağına oturma sırasını…
"Karanlıktan korkuyorum patron lütfen ışığı kapatma!.."
Koğuşta
elektrikli sandalyeye ‘Yaşlı Spark’ adı takılmıştır ve oraya giden koridor da ‘Yeşil
Yol’dur. Çünkü mahkumlar ölüme yeşil halıyla kaplı uzun bir koridorda yürüyerek
giderler.
"Mahkûmlar sandalye konusunda şakalaşırlardı. İnsanların korktukları ama kaçamadıkları her şeyi şakaya vurdukları gibi."
John’un buradan ölüme gitmesini sabırsızlıkla bekleyenler vardır.
Özellikle de bütün mahkumlardan nefret eden Percy Wetmore… Bir gün Wetmore, bir mahkumun evcil faresini
ezerek öldürmek ister, John fareyi iyileştirir. Ardından da fare eski haline
döner ama John halsiz düşer, sanki farenin hasta ruhunu kendine çekmiştir.
Kendi ruhunu da fareye verip onu iyileştirmiş gibidir. Bu gizemli olay herkesin
dikkatini çeker. Nasıl olur da bir fareyi iyileştiren bu dev cüsseli adam, iki
kızı vahşice öldürmüş olabilir?
Gerisi daha da ilginç ve güzel tabi ki. Bir o kadar da hüzünlü. Biraz da hayatı, suç kavramını, kendinizi sorgulamaya iten bu roman mutlaka okunmalı. Israrla tavsiye ediyorum.
"Bir süre sonra elektrikliye oturacak ve elektrikli işini bitirecekti... Ama ona o korkunç şeyleri yaptıran her neyse çoktan gitmişti; artık kerevetinde oturup küçük arkadaşının ellerinin üzerinde koşturmasını seyrediyordu. Bir bakıma en kötüsü de buydu : Elektrikli asla içlerindekini yakmıyor ve iğneyle verdikleri ilaçlar da uyutmuyordu. O şey sıçrıyor,başka birine geçiyor ve bize de sadece zaten ölmüş olan kabukları öldürmek kalıyordu."
Filmi de yapılan Yeşil Yol, yazarın muhteşem
romanlarından sadece biri ama benim için ayrı bir yeri var. İz bırakan
eserlerden biri benim hayatımda. Önce okuyup sonra filmini izleyin. Çünkü film
de oldukça başarılı bence.
"Mahkûmlar sandalye konusunda şakalaşırlardı. İnsanların korktukları ama kaçamadıkları her şeyi şakaya vurdukları gibi."
Gerisi daha da ilginç ve güzel tabi ki. Bir o kadar da hüzünlü. Biraz da hayatı, suç kavramını, kendinizi sorgulamaya iten bu roman mutlaka okunmalı. Israrla tavsiye ediyorum.
Keyifli
okumalar…
"Yoruldum, patron. Yollarda yağmurdaki bir serçe kadar yalnız olmaktan yoruldum.Yanımda hiç arkadaş olmamasından bıktım. Nereye gideceğimizi, nereden geldiğimizi söyleyecek biri.. İnsanların birbirine kötü davranmasından bıktım. Her gün dünyada hissettiğim ve duyduğum acılardan bıktım. Çok fazla var, sanki her an için kafama cam parçaları batıyor. Anlıyor musun?"
"Yoruldum, patron. Yollarda yağmurdaki bir serçe kadar yalnız olmaktan yoruldum.Yanımda hiç arkadaş olmamasından bıktım. Nereye gideceğimizi, nereden geldiğimizi söyleyecek biri.. İnsanların birbirine kötü davranmasından bıktım. Her gün dünyada hissettiğim ve duyduğum acılardan bıktım. Çok fazla var, sanki her an için kafama cam parçaları batıyor. Anlıyor musun?"
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorumunuz alınmıştır.Teşekkürler...